-Geçen sene geçen kötü sezon ardından bu seneye harika bir başlangıç.. Favre ile ne değişti?
Ersin Sezer:
Bu
sezon başında Dortmund bir kabuk değişimi yaşadı. Kadrodan orta yaşlı 5
önemli isim ayrıldı; Yarmolenko-Sokratis-Castro- Schürrle ve Nuri
takımdan gönderilirken sadece Diallo ve Delaney'e 48m euro harcandı.
Bunlarla beraber 3 risk alındı; Çin'den Witsel'i getirmek ve tekrar üst
düzey oyuna adapte edebilmek riskti. 24 yaşında olmasına rağmen
Barcelona'da kariyeri dibe vurmuş Alcacer'i as forvet olarak düşünmek
daha büyük bir riskti ve her zaman yaptığı gibi altyapıya dönüp geçen
seneyi Stuttgart'ta geçirmiş Larsen'i ve geçen sene yine pek
yararlanamadığın Sancho'yu 11'e yerleştirmek de ayrı risklerdi. Favre bu
4 riskin hepsini tutturdu ve başarı geldi.
-Bu
sezon BVB’de genç oyuncuların büyük enerjisinin yanında saha içinde tüm
organizasyonu sağlayan bir Reus izliyoruz. Sizin için Reus’un BVB ve
dünya futbolu için önemi nedir?
Ersin Sezer:
Reus'un 16/17 sezonunda
yaşadığı 17 maç kaçırtan Pubitis sakatlığı onun üzerine geçen sene 31
maç kaçırmasına sebep olan kıkırdak sakatlığı olmasa hep bu
seviyelerdeydi. Ne zaman tam form tutuyor gibi olsa önüne bir sakatlık
çıktı. Umarım bu sezon başka bir sorunla karşılaşmaz ve Dortmund'un
yükselişi aksamaz çünkü hem takımın ağabeyi hem de kulübün esas oğlanı
rolü Reus'a ait.
-2005
iflasından sonra özkaynaklarına dönen Borussia Dortmund günümüzde genç
oyuncuların dünyadaki ilk tercihi olmuş gibi gözüküyor. Büyük yetenekli
genç oyuncular Barcelona, Real Madrid, City, Bayern gibi takımlardan da
teklif almış olsalar bile tercihlerini Dortmund’dan yana kullanmaya
başladılar. Bu özellik BVB’ye gelecekte ne kazandırır?
Ersin Sezer:
Dortmund
bir futbol kulübü olmasından ziyade bir okul. Eğer bir genç oyuncunun
altyapısı Dortmund'sa veya Dortmund kulübü onu seçmiş ise Avrupa'da
oyuncunun değeri ve vaadettikleri bir anda yükseliyor çünkü Dortmund
aldıktan sonra ya kendi işliyor ya Larsen örneğinde olduğu gibi kiraya
gönderiyor. Eğer bir oyuncudan olmayacağını düşünüyorsa da Emre Mor
örneğinde olduğu gibi hızlıca elinden çıkarıyor. Aynı zamanda yarışmacı
bir takım da oldukları için oyuncuların defolarını belli bir seviyeye
kadar geliştirebiliyorlar eğer defosu çoksa veya gelişiminin duracağını
düşünüyorlarsa da satıyorlar. Yarmolenko ve Schürrle'nin yaşları 27 ile
28'di ama istedikleri seviye için Sancho ve Larsen riskini almaları
gerekiyordu. Sitstem tamamen bunun üzerine kurulu.
-Türkiye’de
Almanya Ligi tam olarak anlaşılmış değil gibi gözükmüyor. Dortmund
dahil tüm ekipler ligde ki Bayernin büyük gücünü kabul ediyor ama bu
gerçekçilik dışarıdan yenilgiyi kabullenme olarak algılanıyor. Daha önce
Bayern’e kafa tutmaya çalışıp maddi olarak batma durumuna gelen
kulüpler oldu. BVB’nin Almanya’nın ikinci büyük gücü olma hedefini nasıl
değerlendiriyorsunuz?
Ersin Sezer:
Bayern Münih mahallenin şımarık
çocuğu gibi, kendi pazarının en iyi oyuncusunu absürt bedeller ödeyerek
alan, rakibin en iyi oyuncularına talip olmayı alışkanlık haline
getirmiş, Bavyera bölgesi dışında kimsenin sevmediği bir kulüp. Dortmund
ise gençlerin gelişimine verdiği önem, taraftarın kulüple içiçe
olabilmesi ve yarattığı heyecanla bizi mutlu ediyor. Bayern'in hala
Ribery'den veya Robben'den medet umması ve gençleşme adımlarını atmak
yerine sükseli transferlere devam etmeleri bu sezonki kaçınılmaz düşüşün
yolunu hazırladı.
-Ligde
13 hafta geride kalırken Bayern ile puan farkı 9’a yükseldi. Fakat çok
genç bir kadro olduğumuz için form düşmesi, acemilik gibi handikaplar
olasılık dahilinde.. size göre bu sene şampiyonluk şansımız ne durumda?
Ersin Sezer:
Burada
Favre faktörü devreye giriyor. Ligin son haftaları geldikçe Witsel'in
ve Reus'un da takıma daha fazla ağırlığını koyacağını göreceksiniz.
Özellikle Şampiyonlar Ligi'nde yola devam edilirken Dortmund illaki
tökezleyecektir ama Kovac yönetimindeki Bayern'in eksileri çok daha
fazla Dortmund'tan ve şuan puanları eşitleseler dahi hala şampiyonluğun 1
numaralı favorisi Dortmund olurdu.
-Son
olarak biraz Türkiye liginden bahsedersek, kulüpler özellikle maddi
yönden felaket durumda, şimdi yeni reçeteler yazılıyor fakat takip
ettiğimiz kadarıyla hep örnekler EPL ve La Liga’dan geliyor.. Türk spor
kamuoyunun Bundesliga’ya bu kadar uzak olmasının nedeni nedir? En
borçsuz lig, en iyi taraftarlara sahip lig, en çok Türk’ün içinde
bulunduğu ve oynadığı lig ve belkide en önemlisi kulüp sahipliğinin
olmadığı lig olan Almanya Türk futbolu için doğru örnek değil mi?
Ersin Sezer:
Bundesliga'da
kulüpler özüne dönüyor ve transfer gerektiğinde önce altyapılarına
bakıyorlar eğer uygun oyuncu orada yoksa dış transfere yöneliyorlar.
Bizde ise durum çok farklı, biz sürekli tüketiciyiz. Bu "fast food"
transfer politikaları şuanki borçları oluşturdu ve büyük kulüplerimiz
adım atamaz hale geldiler. Fenerbahçeliler hep Lugano'lu Alex'li
Tuncay'lı Appiah'lı kadroyu özlüyorlar ama aynı kadroyu günümüzde kurmak
100m euronun üstünde bonservis ücreti ödemek anlamına geliyor ki bu da
artık imkansız. Kaynak kurudu, ya özüne dönüp üretmeye başlarsın ya da
üretemiyorsan Shakhtar gibi genç oyuncuları ucuza alıp kendin
parlatırsın çünkü gidip Juventus'tan Appiah'ı, City'den Anelka'yı
parayı bastırıp alma devri artık geride kaldı. Bunu önce taraftarlar
sonra Türk kulüpleri kendilerini inandırmak zorunda yoksa bir sabah
ansızın tuttuğunuz kulübü bir şahsa satılmış olarak bulursunuz.