''BVB'yi sevmekten başka çarem yoktu. Bu genlerimde var. Büyükdedem, dedem, ninem, annem ve babam hep 'Südtribün'ündeydi. Biz Borussia'lı bir aileyiz. Kendimi bildim bileli hep BVB'de oynamak istemişimdir. RW Ahlen 2. takımında oynarken Werner Lorant beni çağırıp, A takıma aldı. O zaman BVB'de oynayabileceğime inandım. İlk BVB kariyerimde takımdan gönderildiğimde dünyam yıkılmıştı. Beni istemeyen antrenöre kızmıştım ama takıma asla bozulmadım. Ahlen'de oynarken bir cumartesi BVB'nin 1860 Münih deplasmanına gitmiştim.Gece dönüp,pazar maça çıktım. Antrenörüm çok kızmıştı. Ahlen'deki hocam BVB'nin deplasman maçlarına gitmemi yasaklamıştı ama şimdi söyleyebilirim : bu yasağa uymadım. Bunu yapamazdım. Bir gün o telefon geldi. BVB beni ikinci kez takımda görmek istedi. O anda evin içinde annem babamla hoplayıp zıplamaya başladık. Yenilere burayı tanıttığım doğru. Kagawa, Mkhitaryan.. Ben yeni çocuklara Borussia'lı olmak ne demek, onu öğretiyorum. Tutku, kalp ve çalışmak. Dortmund bir işçi kenti. Bu yüzden yenilerle kafelerde oturmuyorum, onlara maden ocaklarını gezdiriyorum. Taraftar bestelerini öğretmek de işin bir parçası. En son Mkhitaryan ile odamı paylaştım. Sabahları ona besteleri söylüyordum. Tutkumu yenilere vermek istiyorum çünkü BVB'de sadece tutku ile oynanabilir. Tutkusu yoksa burada olmasının anlamı yok.''
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder