5 Aralık 2013 Perşembe

Bir Borussia Dortmund Hikayesi

Tarih 28 Mayıs 1997, yer Münih Olimpiyat stadyumu.. 20 yaşındaki Lars Ricken, Del Piero'nun attığı gol ile umutlanan Juventus ağlarını havalandırıyor ve Borussia Dortmund'un Şampiyonlar Ligi şampiyonu olduğunu bütün dünyaya ilan ediyordu. Avrupa'nın en büyük kupasının finalini 20 yaşındaki genç yıldızı ile kazanan BVB için bu günden sonra tüm dünyaya ders olması gereken bir hikaye başlıyordu...
Şampiyonlar Ligi şampiyonu olduğu sezonda gelenler gidenler karşılaştırıldığında transfer için kasasından sadece 1.8 milyon Euro çıkan BVB'de işlerin rengi değişiyordu. Belki de zafer sarhoşluğu ile öz kaynaklardan uzaklaşan Dortmund, transfer harcamalarını git gide arttırıyor, başarı ise harcamaların aksine gelmiyordu. Önce takımdaki yıldızları kaptırıp bunların yerini dolduramayan sarı siyahlı ekip, 2000 ve 2001'de transfere 75 milyon Euro'ya yakın para harcayarak kötü günlerin ilk temellerini attı. Bu dönemde 25 milyon Euro'ya alınan Amoroso hâlâ Bundesliga tarihinin en pahalı transferleri arasında..

2001/02 sezonu kötü zaman öncesi Dortmundluların yüzünün son güldüğü anlardı. Lig, Leverkusen'in bir puan önünde şampiyon olarak tamamlanmış, o zamanki adıyla Uefa kupasında finale yükselinmiş fakat finalde Van Hooijdonk ve Tomasson'un gollerine engel onulamamıştı. Bu başarılı sezon altı dolu olmayınca Borussia Dortmund'a yarardan çok zarar getirecekti.

Kriz..

Harcanılan paraların Avrupa başarısı ve sponsorlukla geri gelineceğini düşünen BVB yönetimi aradıklarını bulamıyor, 2002'de başlayan kriz giderek büyüyordu. Tehlike çanlarının çalmasına rağmen bu süreçte yapılan 15 milyon Euro'luk Evanilson, 8.5 milyon Euro'luk Frings transferleri dibe vurma sürecini hızlandırıyordu. Borçlar yükseliyor, borsaya açılım yaraları sarmıyordu. Bu kötü gidişatta stadını satmak zorunda kalan BVB, 2005 yılında 180 milyon Euro borçla iflas noktasına geliyordu.. BVB taraftarı, Şampiyonlar Ligi zaferinden sadece 8 sene sonra haber bültenlerinde iflasın eşiğine gelen kulüplerini izliyorlardı. İpin ucunun kaçmasıyla başkan Gerd Niebaum ve menajer M. Meier istifa etmek zorunda kaldılar.. Kara bulutlar Dortmund şehrinin üstünü tamamen kaplamıştı artık..

Watzke'nin sihirli dokunuşu..

Niebaum'dan sonra kulübün başkanlığına gelen Reinhard Rauball, Borussia Dortmund'u Hans Joachim Watzke'ye emanet etmeye karar verdi ve onu sportif direktörlüğe getirdi. Bu andan sonra BVB'de hiç bir şey eskisi gibi olmadı. Watzke durum tespitini yaptıktan sonra ilk radikal kararını aldı: Küçülüyoruz..

Taraftarlarda bu süreçte elini taşın altına sokması gerektiğinin farkındaydı ve şehirde “Wir sind Borussia” (biz Borussia'yız') kampanyası başladı. Her birey, şehirdeki firmalar ve devlet daireleri takımları için yardım topluyorlardı. Watzke'de bu süreçte boş durmuyordu. Artık banka borçları ile uğraşmak istemeyen lider, sadece olan paranın harcanmasına ve yüksek maliyetli oyuncuların takımdan ayrılmasına karar verdi. Bu süreçte bir Sex-Shop şirketinden gelen sponsorluk teklifi kabul edilmeyerek kulüp onurunun düşürülmesi de engellendi. İlk anlarda iflastan kurtarılan kulüp yavaş yavaş ayağa da kalkıyordu. Borçlar azalıyor, satılan stadyumun önce yüzde ellilik kısmı sonra da tamamı geri alınıyordu. Stadyumla gelen güzel sponsorluk anlaşmaları, eski günleri unutturmaya başlamıştı. Mali tablo güzel gitse de sportif başarı olarak bunu söylemek zordu. Takım ligi 9. ve 13.sıralarda bitirmişti bu sezonlarda ama bu kimsenin umurunda değildi. Çünkü herkes güzel günlerin geleceğini altyapıya dönülmenin fayda sağlayacağını biliyordu. 16 yaşında sahaya çıkıp Bundesliga'da forma giyen en genç oyuncu olan Nuri Şahin bunun ispatı gibiydi..
Zaferin saha içi kahramanı Klopp..

Mali açıdan kulübü düzlüğe çıkaran Watzke, sıranın saha içine geldiğinin farkındaydı. Michael Zorc ile yapılan araştırmalar sonunda karar verildi ve 2008/09 sezonu öncesinde Jürgen Klopp takımın başına getirildi. Futbol akademisi mezunu olan Klopp, Mainz'de futbolcu gelişimi konusunda ne kadar başarılı olduğunu göstermiş, gelecek vaat eden bir teknik adamdı. Mainz'den ayrılırken binlerce taraftar gözyaşları ile uğurlamıştı kendisini..

Klopp saha içi mesaisine kendi takımını kurmakla başladı. 17 oyuncu ile yollar ayrıldı. Düşük maliyetli genç yetenekler kulübe kazandırıldı. Eski takımı Mainz'den getirdiği Subotic'e ödenen 4.5 milyon Euro o sezonun en pahalı transferi oldu. Santana 2 milyon Euro, Schmelzer bedelsiz olarak Dortmund'a geldi. BVB bu sezonda ligi 6.sırada tamamladı.

2009/10 sezonuna gelindiğinde transfer harcamaları yine çok düşük miktarda oldu.Bu senenin en pahalı transferleri 4.2 milyon Euro ile Barrios ve Hummels oldu. Bundesliga 2'den Bender 1.5 milyon Euro'ya, kulübün altyapısında yetişip RW Ahlen’e giden Großkreutz bedelsiz olarak takıma geldi. Takım oyunu ve oyuncuların kişisel performanslarında gözle görülür bir gelişme olsa da bu senede istenen başarı gelmedi ve lig 5.sırada tamamlandı..
Meyveler toplanıyor..

2010/11 sezonu Dortmund'un doğru yönetimle başarının geleceğini herkese gösterdiği sezon oldu. Bir orta dereceli transfer hakkı Lewandowski'den yana kullanıldı ve 4.75 milyon Euro ödendi. Bundesliga 2'den transferler devam ediyordu. Leitner'e 800.000 Euro ödenirken, Piszczek bedelsiz olarak alındı. Japonya'dan kimsenin tanımadığı, bilmediği Kagawa 350.000 Euro yetiştirme bedeli karşılığında transfer edildi. Mario Götze altyapıdan A takıma çıkarıldı. İki sezondur Jürgen Klopp önderliğinde Bundesliga 2'den gelen, düşük bütçeli transferlerle pişen takım bu sezonda harika bir performans göstererek Leverkusen'e 7, Bayern'e ise 10 puan fark atarak şampiyon oldu.. Bu bir şampiyonluktan çok daha fazlasıydı. Bu inancın doğru yapılanmanın ödülüydü.

Bir sonraki sezon Klopp'un görevi, önceki yıl kazanılan şampiyonluğun tesadüf olmadığını göstermek olacaktı. Fakat bir sıkıntı vardı; Şampiyonluk yılında sezonun futbolcusu seçilen Nuri Şahin 10 milyon Euro bonservis bedeli ile Real Madrid'e gitmiş, kamuoyunda BVB sistemi çöktü düşünceleri yerleşmişti. Bu sezon 5.5 milyon Euro ödenerek İlkay ve Perisic takıma katıldı. İlkay'ın Nuri'nin yerini doldurabileceğine inanan sayısı yok denecek kadar azdı. Jürgen Klopp planlı çalışmasının karşılığını almış, 6-7 ay gibi bir süreçte İlkay Gündoğan gerçeği yaratmış, Kagawa da ligin en değerli oyuncularından biri olmuştu. Dortmund bu sezonda 81 puan toplayarak puan rekoru ile şampiyon oldu. Bu başarıyı Berlin'deki finalde Bayern'e 5 gol atıp, Almanya kupasını da kaldırarak taçlandırdı.

2 senede alınan 3 büyük kupa ile BVB,7 senede iflastan zirveye çıkmıştı.


Bu başarı 2012/13 sezonu öncesi Bayern'e 'eğer BVB'yi geçmek istiyorsa' çok çok iyi olmaları gerektiğini gösterdi ve onlarda çok çok iyi oldular.. Hal böyle olunca, BVB gerçekci hedeflerine devam ederek sezon öncesi amacını Şampiyonlar Ligine direk katılmak olarak belirledi. 350.000 Euro'ya alınan Kagawa, Klopp'un dokunuşundan sonra 16 milyon Euro'ya Manchester United'a satıldı. 27 yaşındaki Barrios,8.5 milyon Euro'ya Çin Ligine gönderildi. BVB uzun zaman sonra ilk kez 17 milyon Euro bonservis ödeyerek Marco Reus'u kadrosuna kattı. Bu fiyatı ödedi çünkü Şampiyonlar Ligi, sponsorlar ve satılan oyunculardan bu transferi yapacak bütçe kazanılmıştı. Bu sezon beklendiği gibi ligde Bayern'in gölgesinde kalınsa da belki daha değerli bir başarıya imza atıldı: Şampiyonlar Ligi..
Ölüm grubu liderliği, S.Donetsk, Malaga ve Real Madrid'in elenmesi ile çok büyük başarıya imza atan BVB, finale kadar yükseldi burada son dakikada yediği gol ile kupayı Bayern'e kaptırdı.
16 seneden kitap yazılabilir; BVB'de bu süreçte en iyi günler de,en kötü günler de yaşandı.. Ama şu da gerçek ki, Dortmund'un hikayesi sonu güzel biten bir hikaye..

 
Yazı: Okan Danışman ( https://twitter.com/Dortmund1907 )

(Yazı daha önce futbolburada.com'da yayınlanmış fakat sitenin kapanmasından sonra yazarın izni ile bloga alınmıştır)



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder