Tarih 25 Mayıs 1997
Şampiyonlar Ligi finali.
Yer Münih Olimpiyat Stadı.
Yani Bayern Münih’in evi.
Finaldeki takımlardan biri, Bayern’in Almanya’daki en büyük rakiplerinden olan Borussia Dortmund. Sarı siyahlılar, İtalyan devi Juventus ile oynadıkları büyük finali 3-1 kazanarak kupayı Münih’te kaldırıyorlar. Ancak bu zafer Dortmund için bir anlamda sonun başlangıcı da oluyor. Çünkü, o zamanki başkan Gerd Niebaum’un büyük zaferin sarhoşluğu içinde adeta ‘büyüklük kompleksine’ girmesi Bayern Münih’i kopyalayarak geçmeye çalışması, Dortmund’u krize sürükleyen etkenlerin başında geliyor.
Bu süreçte kulübün plansız şekilde borsaya açılması, geleceği düşünmeden yapılan gereksiz pahalı transferlerle paraların adeta saçılması, bu işin sonunun iyi gelmeyeceğinin habercisi gibiydi. Nitekim beklenen oldu ve kulüp iflas noktasına geldi. Öyle ki, Bundesliga için lisans alamayacak duruma gelen Dortmund’u Uli Hoeness’in verdiği kredi kurtardı.
Dortmund en başarılı yıllarını kendi bünyesinden yetiştirdiği futbolcuların çoğunlukta olduğu dönemlerde elde etmiştir. Örneğin, 1997 yılında Şampiyonlar Ligi şampiyonu olan Dortmund’un final maçında Juventus’a karşı 3’üncü golünü atan Lars Ricken, Borussia alt yapısında yetişen ve o gün 21 yaşında olan bir oyuncuydu.
Özünden uzaklaşmak kulübe yarar sağlamazken; takım Bundesliga’da sadece 2001/2002 sezonunda şampiyon olabildi. Bu şampiyonluğun ardından Dortmund için artık borcun giderek arttığı, başarısızlıklarla geçen yıllar başladı. Büyük tribün potansiyeline, borsaya açılmasına ve stadyumun satışına rağmen kulübün borcu 2005’de 183 milyon euro’ya kadar yükseldi. Bunun sonucunda çıkmaza giren başkan Gerd Niebaum ve menajer Michael Meier istifa ettiler.
15 Şubat 2005’de kulüp başkanlığına Galatasaraylılar’ın da Neuchatel davasından yakından tanıdığı Reinhard Rauball, kulübün idari direktörlüğüne ise 1959 doğumlu iş adamı Hans-Joachim Watzke geldiler.
Watzke gelir gelmez 5 basamaklı bir plan hazırladı:
1- İflası engelleme
2- Yeniden yapılanma
3- Felsefe değişikliği
4- Uygulama
5- Sürdürebilirlilik
Derhal küçülme kararı alan Watzke, tüm yüksek maaşlı oyuncuları satıp yeniden özüne dönmeye ve genç oyunculara yatırım yapmaya başladı. Kulüp sadece elinde olan parayı harcadı ve kesinlikle yeni borç alınmadı. Dışarıdan işine karışmak isteyen kimseye taviz vermedi, kendi yolundan gitti. Böylece ilk aşamada iflas engellenmiş oldu.
Artık yeniden yapılanma başlamıştı. Ancak bu süreç borçların azalmasına, stadyumun tekrar kulübe kazandırılıp geri alınmasına ve kulübün sallanarak da olsa yeniden ayakları üzerinde durmasına rağmen sancılı geçti. Takım 7’incilikten yukarı çıkamazken 2007/2008 sezonunu 13’üncü sırada bitirdi ve bir çok teknik direktör gelip gitti. Bunların içinde Nuri Şahin’e 16 yaşında iken forma vererek Bundesliga tarihinin en genç oyuncusu ve en genç gol atan oyuncu unvanlarını kazanmasını sağlayan Hollanda Milli Takımı eski Teknik Direktörü Bernd van Marwijk da vardı.
Şimdi sıra felsefenin değişmesine gelmişti. Ancak bunu uygulayacak kişiye de ihtiyaç vardı. 2008 yazında Watzke, çok önemli bir hamle yaparak Mainz’da futbolcu ve teknik adam olarak yıllarını geçiren ama takımdan ayrılacağını açıklayan, hem kulübün yeni politikasına uygun bir tarzı olan hem de seyirci ile çok iyi iletişim kurabilen Jürgen Klopp ile anlaşarak bugünlerin temelini attı.
Mainz gibi mütevazı bir kulüpte çok başarılı olan ve gençlerin temeli oluşturduğu takım yaratan Klopp, Dortmund gibi alt yapısı sağlam ve müthiş bir seyirci potansiyeli olan bir takım için adeta bulunmaz bir nimetti. İşi bilen yardımcıları ve çok başarılı bir scout ekibi ile işe koyulan Dortmund Teknik Direkörü, geldikten sonra transfer döneminde kulübün ekonomik politikasına sadık kalarak ilk etapta Dortmund’un amatör takımından, içlerinde bugün değeri 30 milyon euro’ya vuran 17 yaşındaki Götze dahil 6 oyuncuyu kadroya aldı.
Nuri Şahin gibi kulüpten yetişmiş genç oyuncuya sorumluluk vererek onu kaptanlığa kadar yükseltti.
Bunun yanında Japonya 2’nci Ligi’nden bu sezon başında 20 milyon euro’ya Manchester United’a satılan o dönem 21 yaşındaki Kagawa’yı 350 bin euroya transfer etti.
Bugün piyasa değeri 12,5 milyona gelen sağ kanat savunucusu Polonyalı milli oyuncu Piszczek, bonservis bedelsiz geldi.
24 milyon değerindeki Hummels B.Münih’ten 4 milyona, 18 milyon değerindeki Subotiç Mainz’dan 4,5 milyona alınırken şimdilerde 7,5 milyon değerindeki sol kanat savunmacısı Schmelzer alt yapıdan takıma monte edildi.
Bugünkü değeri 4 milyon olan 1860 Münih’in 17 yaşındaki yıldızı Leitner 800 bin euro’ya, aynı takımdan bugün 14 milyon değerindeki Sven Bender bedelsiz olarak alındı.
Şu an değeri 25 milyon euro’ya varan 21 yaşındaki Polonyalı milli santrfor Lewandowski 4 milyon 750 bin euro’ya, 10 milyona ulaşan vatandaşı Blaszczykowski 3 milyona alınırken; 8 milyon değere ulaşan Grosskreutz, Ahlen’den bedelsiz olarak geldi.
Klopp’un Dortmund’u, daha ilk sezonunda ligin son haftasında Avrupa Ligi’ne katılma hakkını son anda kaçırdı. Bir sonraki sezon yükselen grafik ile Dortmund bu defa ligde 5’inci sırayı alarak Avrupa’ya dönüş yaptı. Klopp’un kaliteli çalışma metotları ve yarattığı ‘takım olma’ olgusu ile her sezon biraz daha üzerine koyan Dortmund, son 2 yılı şampiyon olarak tamamladı, son Almanya Kupası’nı da Almanya’nın en büyüğü B.Münih’i hezimete uğratarak müzesine götürdü. Bu sezonki yaş ortalaması 24,2 olan sarı-siyahlı ekipte 28 kişilik kadroda sadece 4 oyuncu 30 yaş ve üzeri. Bunlardan yalnızca kaleci Weidenfeller ve kaptan Kehl ilk 11 oyuncusu.
Sempatik ve cana yakınlığı ile de öne çıkan Klopp, Almanya’da öylesine bir fenomen oldu ki, yarattığı takımla taraflı tarafsız herkesin sevgisini ve takdirini kazandı, ünü ülke sınırlarını aştı.
Dortmund’un bu krizden çıkmasındaki en büyük etkenlerden biri olan müthiş seyircisini de unutmamak gerekiyor. Şampiyon olduğu sezon stadyum kapasitesi nedeni ile 62 bin seyirci ortalaması ile oynayan sarı-siyahlılar, bunu bir sonraki sezon 67 bine yükselttiler. 2003-2004 sezonunda stadyumun büyütülmesi ve kapasitesinin 80 bine çıkartılması ile ortalama biranda 80 bine yükseldi ve onca başarısız geçen yıla rağmen 72 binin altına hiç düşmedi.
Dortmund’u 7 yıl önce 180 milyon euro borçla alan Watzke’nin kontratı kısa bir süre önce 2016’ya kadar uzatıldı. Göreve geldiğinde 87 milyon olan gelir son sezonda 215 milyon euro’ya çıktı. Sponsorlardan elde edilen gelirler tavan yaptı. Geçen sezon sonunda 40 milyona inen borç bu yıl elde edilecek gelirlerle neredeyse sıfırlanma noktasına geldi. Kulüp borsaya açıldığından bu yana ilk kez kar payı dağıttı ve ayakları üzerinde durabilen sağlam bir yapıya kavuştu.
Artık sıra sürdürebilirlilik olgusunun yerleşmesinde. Watzke şimdi bunun için planlarını yapıyor. Hedef tabii ki bir gün yine Şampiyonlar Ligi’ni kazanmak. Ama artık kimse 1997 şampiyonluğunun ardından yapılan pahalı hataları ve sonuçlarını hatırlamak dahi istemiyor ve geleceğe umutla bakıyor.
(Hüseyin Özkök'e güzel yazısını yayınlamamıza izin verdiği için teşekkürler)
Kaynak: http://www.ntvspor.net/yazar/huseyin-ozkok/886/iflastan-sifir-borca-bir-yeniden-dogus-hikayesi
Şampiyonlar Ligi finali.
Yer Münih Olimpiyat Stadı.
Yani Bayern Münih’in evi.
Finaldeki takımlardan biri, Bayern’in Almanya’daki en büyük rakiplerinden olan Borussia Dortmund. Sarı siyahlılar, İtalyan devi Juventus ile oynadıkları büyük finali 3-1 kazanarak kupayı Münih’te kaldırıyorlar. Ancak bu zafer Dortmund için bir anlamda sonun başlangıcı da oluyor. Çünkü, o zamanki başkan Gerd Niebaum’un büyük zaferin sarhoşluğu içinde adeta ‘büyüklük kompleksine’ girmesi Bayern Münih’i kopyalayarak geçmeye çalışması, Dortmund’u krize sürükleyen etkenlerin başında geliyor.
Bu süreçte kulübün plansız şekilde borsaya açılması, geleceği düşünmeden yapılan gereksiz pahalı transferlerle paraların adeta saçılması, bu işin sonunun iyi gelmeyeceğinin habercisi gibiydi. Nitekim beklenen oldu ve kulüp iflas noktasına geldi. Öyle ki, Bundesliga için lisans alamayacak duruma gelen Dortmund’u Uli Hoeness’in verdiği kredi kurtardı.
Dortmund en başarılı yıllarını kendi bünyesinden yetiştirdiği futbolcuların çoğunlukta olduğu dönemlerde elde etmiştir. Örneğin, 1997 yılında Şampiyonlar Ligi şampiyonu olan Dortmund’un final maçında Juventus’a karşı 3’üncü golünü atan Lars Ricken, Borussia alt yapısında yetişen ve o gün 21 yaşında olan bir oyuncuydu.
Özünden uzaklaşmak kulübe yarar sağlamazken; takım Bundesliga’da sadece 2001/2002 sezonunda şampiyon olabildi. Bu şampiyonluğun ardından Dortmund için artık borcun giderek arttığı, başarısızlıklarla geçen yıllar başladı. Büyük tribün potansiyeline, borsaya açılmasına ve stadyumun satışına rağmen kulübün borcu 2005’de 183 milyon euro’ya kadar yükseldi. Bunun sonucunda çıkmaza giren başkan Gerd Niebaum ve menajer Michael Meier istifa ettiler.
15 Şubat 2005’de kulüp başkanlığına Galatasaraylılar’ın da Neuchatel davasından yakından tanıdığı Reinhard Rauball, kulübün idari direktörlüğüne ise 1959 doğumlu iş adamı Hans-Joachim Watzke geldiler.
Watzke gelir gelmez 5 basamaklı bir plan hazırladı:
1- İflası engelleme
2- Yeniden yapılanma
3- Felsefe değişikliği
4- Uygulama
5- Sürdürebilirlilik
Derhal küçülme kararı alan Watzke, tüm yüksek maaşlı oyuncuları satıp yeniden özüne dönmeye ve genç oyunculara yatırım yapmaya başladı. Kulüp sadece elinde olan parayı harcadı ve kesinlikle yeni borç alınmadı. Dışarıdan işine karışmak isteyen kimseye taviz vermedi, kendi yolundan gitti. Böylece ilk aşamada iflas engellenmiş oldu.
Artık yeniden yapılanma başlamıştı. Ancak bu süreç borçların azalmasına, stadyumun tekrar kulübe kazandırılıp geri alınmasına ve kulübün sallanarak da olsa yeniden ayakları üzerinde durmasına rağmen sancılı geçti. Takım 7’incilikten yukarı çıkamazken 2007/2008 sezonunu 13’üncü sırada bitirdi ve bir çok teknik direktör gelip gitti. Bunların içinde Nuri Şahin’e 16 yaşında iken forma vererek Bundesliga tarihinin en genç oyuncusu ve en genç gol atan oyuncu unvanlarını kazanmasını sağlayan Hollanda Milli Takımı eski Teknik Direktörü Bernd van Marwijk da vardı.
Şimdi sıra felsefenin değişmesine gelmişti. Ancak bunu uygulayacak kişiye de ihtiyaç vardı. 2008 yazında Watzke, çok önemli bir hamle yaparak Mainz’da futbolcu ve teknik adam olarak yıllarını geçiren ama takımdan ayrılacağını açıklayan, hem kulübün yeni politikasına uygun bir tarzı olan hem de seyirci ile çok iyi iletişim kurabilen Jürgen Klopp ile anlaşarak bugünlerin temelini attı.
Mainz gibi mütevazı bir kulüpte çok başarılı olan ve gençlerin temeli oluşturduğu takım yaratan Klopp, Dortmund gibi alt yapısı sağlam ve müthiş bir seyirci potansiyeli olan bir takım için adeta bulunmaz bir nimetti. İşi bilen yardımcıları ve çok başarılı bir scout ekibi ile işe koyulan Dortmund Teknik Direkörü, geldikten sonra transfer döneminde kulübün ekonomik politikasına sadık kalarak ilk etapta Dortmund’un amatör takımından, içlerinde bugün değeri 30 milyon euro’ya vuran 17 yaşındaki Götze dahil 6 oyuncuyu kadroya aldı.
Nuri Şahin gibi kulüpten yetişmiş genç oyuncuya sorumluluk vererek onu kaptanlığa kadar yükseltti.
Bunun yanında Japonya 2’nci Ligi’nden bu sezon başında 20 milyon euro’ya Manchester United’a satılan o dönem 21 yaşındaki Kagawa’yı 350 bin euroya transfer etti.
Bugün piyasa değeri 12,5 milyona gelen sağ kanat savunucusu Polonyalı milli oyuncu Piszczek, bonservis bedelsiz geldi.
24 milyon değerindeki Hummels B.Münih’ten 4 milyona, 18 milyon değerindeki Subotiç Mainz’dan 4,5 milyona alınırken şimdilerde 7,5 milyon değerindeki sol kanat savunmacısı Schmelzer alt yapıdan takıma monte edildi.
Bugünkü değeri 4 milyon olan 1860 Münih’in 17 yaşındaki yıldızı Leitner 800 bin euro’ya, aynı takımdan bugün 14 milyon değerindeki Sven Bender bedelsiz olarak alındı.
Şu an değeri 25 milyon euro’ya varan 21 yaşındaki Polonyalı milli santrfor Lewandowski 4 milyon 750 bin euro’ya, 10 milyona ulaşan vatandaşı Blaszczykowski 3 milyona alınırken; 8 milyon değere ulaşan Grosskreutz, Ahlen’den bedelsiz olarak geldi.
Klopp’un Dortmund’u, daha ilk sezonunda ligin son haftasında Avrupa Ligi’ne katılma hakkını son anda kaçırdı. Bir sonraki sezon yükselen grafik ile Dortmund bu defa ligde 5’inci sırayı alarak Avrupa’ya dönüş yaptı. Klopp’un kaliteli çalışma metotları ve yarattığı ‘takım olma’ olgusu ile her sezon biraz daha üzerine koyan Dortmund, son 2 yılı şampiyon olarak tamamladı, son Almanya Kupası’nı da Almanya’nın en büyüğü B.Münih’i hezimete uğratarak müzesine götürdü. Bu sezonki yaş ortalaması 24,2 olan sarı-siyahlı ekipte 28 kişilik kadroda sadece 4 oyuncu 30 yaş ve üzeri. Bunlardan yalnızca kaleci Weidenfeller ve kaptan Kehl ilk 11 oyuncusu.
Sempatik ve cana yakınlığı ile de öne çıkan Klopp, Almanya’da öylesine bir fenomen oldu ki, yarattığı takımla taraflı tarafsız herkesin sevgisini ve takdirini kazandı, ünü ülke sınırlarını aştı.
Dortmund’un bu krizden çıkmasındaki en büyük etkenlerden biri olan müthiş seyircisini de unutmamak gerekiyor. Şampiyon olduğu sezon stadyum kapasitesi nedeni ile 62 bin seyirci ortalaması ile oynayan sarı-siyahlılar, bunu bir sonraki sezon 67 bine yükselttiler. 2003-2004 sezonunda stadyumun büyütülmesi ve kapasitesinin 80 bine çıkartılması ile ortalama biranda 80 bine yükseldi ve onca başarısız geçen yıla rağmen 72 binin altına hiç düşmedi.
Dortmund’u 7 yıl önce 180 milyon euro borçla alan Watzke’nin kontratı kısa bir süre önce 2016’ya kadar uzatıldı. Göreve geldiğinde 87 milyon olan gelir son sezonda 215 milyon euro’ya çıktı. Sponsorlardan elde edilen gelirler tavan yaptı. Geçen sezon sonunda 40 milyona inen borç bu yıl elde edilecek gelirlerle neredeyse sıfırlanma noktasına geldi. Kulüp borsaya açıldığından bu yana ilk kez kar payı dağıttı ve ayakları üzerinde durabilen sağlam bir yapıya kavuştu.
Artık sıra sürdürebilirlilik olgusunun yerleşmesinde. Watzke şimdi bunun için planlarını yapıyor. Hedef tabii ki bir gün yine Şampiyonlar Ligi’ni kazanmak. Ama artık kimse 1997 şampiyonluğunun ardından yapılan pahalı hataları ve sonuçlarını hatırlamak dahi istemiyor ve geleceğe umutla bakıyor.
(Hüseyin Özkök'e güzel yazısını yayınlamamıza izin verdiği için teşekkürler)
Kaynak: http://www.ntvspor.net/yazar/huseyin-ozkok/886/iflastan-sifir-borca-bir-yeniden-dogus-hikayesi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder